8 Mayıs 2007 Salı

Rakı ve Anasonun Sevdalıları

Kimine göre sadece bir çeşit alkol, diğerlerinden hiçbir farkı olmayan. Kimilerine göreyse, başlıbaşına bir kültür, bir yaşam biçimi ve bir gösterge.

Bir de rakı şişesinde balık olsam


Duygularını böyle dile getiren şair Orhan Veli biliyorum ki birçok kişinin hislerine de tercüman olmuştu. Onun ve dostlarının ‘rakılı dünyaları’ bugün sanat dünyamızın enfes tatları olarak yaşamımızın orta yerinde duruyor. Mesela, rakıyı ölür bitercesine içmek, alkol denizinde yüzmek değildi elbette; onun kendi adabının yarattığı havayı solumak, yarenlik etmek, güzel düşünüp, güzel söylemek ve de güzel yaşamaktı.

Rakı yaşamımızın neresinde?



Bu ülke, içkinin çok tüketildiği erkeklerin çoğunun ‘potansiyel alkol sempatizanı’ olduğu bir ülke. İçki içmek bize çoğu kez babadan miras. İlk gençlik yıllarında yapılan biralı kaçamakların bir dönem sonra rakıya dönüşmesi de neredeyse çıraklıktan kalfalığa geçmek gibi onurlandırıcı bir durum. Hatta rakı içmeyeni erkekten saymamak da bir tür “Türk Usulü” alkol geleneği.
Biz, bu ülkenin insanları, yumuşak kalpliyizdir; hemen her şeye ağlarız. Akdenizli olmanın yanında ortadoğu kültüründen aldıklarımızla beraber canlı, neşeli, biraz hüzünlü ve de duyarlı olma özelliklerini taşırız. Ağlarız ama, gülmeyi de çok severiz. Yani her fırsatta ağlayan ve de gülen bir milletiz. Peki, üzülünce veya sevinince ne yaparız: Tabii ki içeriz; bizi içiren nedene uygun şarkılar eşliğinde ağlayarak veya güleriz ‘içeriz’. Peki ne içeriz? Elbette rakı! Niye Rakı? Bizi ancak rakı paklar da onun için.

Hiç yorum yok: